Ali Habip Özgentürk 1945’te Süleyman Bey ve Cemile Hanımın ilk çocukları olarak dünyaya gelir. İlkokul yıllarında okuldan çıktıktan sonra Cumhuriyet Gazetesi müdavimlerinden olan babasının berber dükkanında çıraklık yapmaya başlar. Dükkanı sık sık ziyaret eden başta Yaşar Kemal ve Abidin Dino olmak üzere dönemin aydınları Özgentürk’ün düşünce dünyasının şekillenmesinde büyük rol oynarlar. Ortaokul sırlarındayken küçük şiirler ve hikayeler yazmaya başlayan Ali, sesinin gürlüğü nedeniyle müsamerelerin ve oyunların baş aktörüdür. Bir gün yolda yürürken gördüğü Adana Devlet Tiyatrosunun ‘Çocuk oyuncular aranıyor’ ilanı üzerine, gider seçmelere katılır ve ‘Tom Sawyer’ın Maceraları’ adlı oyunda rol alır. Artık Adana Devlet Tiyatrosunun çocuk oyuncuları arasında yerini almıştır. Lise yıllarına geldiğinde Ali’nin edebiyata ve tiyatroya olan düşkünlüğü odasındaki kitapların giderek artışıyla gözle görülür bir hal alır. Adana Erkek Lisesinde bir çok oyun sahneye koyarken bir yandan da Adana Kız Lisesi’ndeki öğrencilere tiyatro konusunda yardımcı olur. Ali, aynı zamanda Adana Devlet Tiyatrosunun da maaşlı bir oyuncusudur artık. Tiyatrodan kazandığı ilk maaşı, tek isteği bütün çocuklarının iyi bir eğitim görmesi olan babası Süleyman Bey’e verince ‘bizim oğlan gitti oyuncu oldu’ diye biraz sinirlense de, içten içe oğlunun bu başarısından memnundur. Aynı yıllarda Ali, Adana Gençlik Kültür Derneği Tiyatrosu’nu kurar ve küçük semtlerde, köylerde arkadaşlarıyla birlikte çeşitli oyunlar oynamaya başlarlar. 28 Mart 1961 ihtilalinin ardından Ocaklı köyünde ‘Pusuda’ adlı oyunu oynarken jandarmalar tarafından gözaltına alınır ve bir haftayı nezarette geçirirler.
Oğuz Aral’ın Üstün Korugan ve Osman Arolat ile birlikte yer aldığı Pandomim gurubunun Adana’ya gelmesi Ali’nin hayatında yeni bir sayfanın açılmasına yol açar. Burada tanıştığı Oğuz Aral ve tüm ekip Ali’den, İstanbul’a geldiğinde kendilerini arayacağına dair söz alır ve şehirden ayrılırlar. Ali, 1966’da İstanbul Üniversitesini kazanır. İstanbul’a geldiğinde ilk işi Osman Arolat’ı aramak olur. Osman Arolat’ın ‘Krepen Pasajındaki Yorgo’nun Meyhanesine gel, gerisine karışma’ sözü üzerine akşam soluğu arkadaşının yanında alır. Sermet Çağan, Oğuz Aral, Selahattin Hilav, Ömer Uluç, Cevat Çapan, Can Yücel masanın diğer konuklarıdır ve Ali bir daha onlardan hiç ayrılmaz. Aynı yıl Fakir Baykurt ve Sermet Çağan Türkiye Öğretmenler Sendikası Tiyatrosu’nu, ‘TÖS’ü kurarlar. İş arayan Ali’ye de TÖS’ün ‘Ayak Bacak Fabriası’ adlı oyununda iş teklifi gelir. Hiç düşünmeden teklifi kabul eder ve ekiple birlikte hemen turneye çıkar. Oyundaki rolünün yanı sıra Sermet Çağan’ın da asistanlığını yapmaktadır.
Turne dönüşü İstanbul’da Ulvi Uraz Tiyatrosuna girer. Ardından Gündüz Kalıç’ın Arena tiyatrosunda Fakir Baykurt’un romanından sahneye aktarılan ‘Yılanların Öcü’ oyununda Haceli karakterini oynar.
Aynı zamanda Türkiye Milli Talebe Federasyonu, TMTF’nin Kültür Komisyonunda Tiyatro Başkanlığı yapar. Bu dönemde Osman Arolat ve Üstün Korugan ile çalışır, Vasıf Öngören’in ‘Göç’ adlı oyununu sahneye koyarlar. 8 mm.lik bir kamera edinerek, 1966’da ‘Özel okulları Protesto’ adlı 300 üniversiteli gencin İstanbul’dan Ankara’ya yaptığı 13 günlük yürüyüşü kayda alır ve 9 dakikalık ‘Uzun Yürüyüş’ adlı ilk belgesel filmini yapar. Bu çalışmayı 1973’te çektiği ve Polonya Krakow Festivali kısa film ödülünü alan ‘Ferhat’ ardından 1974’te çektiği ve Moskova Festivali büyük ödülünü alan ‘Yasak’ izler. 1960’larda yaşanan öğrenci olaylarında ve üniversite işgallerinde yer alan Ali 1968’de Türkiye’nin ilk sokak tiyatrosu olan Devrim İçin Hareket Tiyatrosunu kurar. Ali’nin buradaki amacı tiyatroyu sokağa taşıyarak işçilere, köylülere onların da hakları olduğunu, haklarına sahip çıkmaktan daha doğal bir şey olamayacağını tiyatron ve görselliğin insan ruhuna dokunan etkisiyle göstermek ve öğretmektir. Bu amaçla üniversitelerden ve arkadaş çevresinden oyuncular aramaya başlar. Kurulan ekipte Can Yücel’den Kuzgun Acar’a, Işıl Özgentürk’ten Sadık Karamustafa’ya, Doğan Soyumer’den Engin Ayça’ya kadar toplumun farklı kesimlerinden birçok kişi yer alır. Oyunların yazılmasından önce ciddi bir hazırlık dönemi vardır. İşçilere, köylülere gidilerek sorunları dinlenir, tek tek not alınır.
Bu notlar ışığında kurgulanan oyunlar yazıya dökülür. Tüm ekip bir arada belli bir iş bölümüyle çalışır ve her toplantı da en az 50 kişi olur. Bunlar kaportacı Hüseyin, öğrenci Ragıp, ozalitçi Ahmet… kimi çeviri yapar, kimi grafikleri bastırır, kimi el ilanı dağıtır, kimi başka bir şey… Herkes tiyatroda gönüllü çalışır ve geçimlerini başka işlerden sağlarlar. Ali aynı zamanda DİHT’in bir anlamda okul olmasını ister. Bu nedenle Cuma akşamları ve Pazar sabahları seminerler düzenler. Selahattin Hilav, Fethi Naci, İdris Küçükömer, Vasıf Öngören, müzisyenler, hepsinin bir dersi vardır. Edebiyat kuramı, şiir analizi, estetik, felsefe, siyaset bilimi konuları derslerin temelini oluşturur. 68 kuşağının heyecanıyla sokaklarda tiyatro gösterileri yapmaya başlayan Ali ve arkadaşları birçok kez, halkı kışkırtmak vb. suçlardan gözaltına alınsalar da amaçlarından vazgeçmez, ertesi gün sokaklarda oyun sergilemeye devam ederler.
Aynı dönemde Ali hem kendi geçimini sağlayabilmek hem de tiyatronun giderlerini karşılayabilmek için MADEN-İŞ sendikasında kültür müdürü olarak çalışır ve MADEN-İŞ Gazetesi’ni çıkarmaya başlar. Ancak 12 Mart muhtırasından sonra gazeteye attığı manşet nedeniyle işine son verilir. 71 Muhtırasıyla Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’nu da kapatma kararı alınır. Böylelikle Ali’nin hayatında yeni bir evre başlar. Film yapmak istediğine karar veren Ali, ‘iyi film yapmak için önce kamerayı öğrenmem gerek’ düşüncesiyle sinemaya ilk profesyonel adımını Erman Han’da kamera asistanı olarak atar. 1973’te çektiği Türkiye’nin ilk kurgusal hikayeli kısa filmi olan Ferhat’ın Polonya’da ödül almasından sonra, 1974’te Yılmaz Güneyle tanışır ve Güney’in isteğiyle aynı yıl Endişe filminin senaryosunu yazar.
Ardından 75’te Konya Seydişehir Alüminyum Fabrikası anlatan Yasak filmini çeker. 1977’de Atıf Yılmaz’ın çektiği Cengiz Aytmatov’un romanından uyarlanan Selvi Boylum Al Yazmalımın ve 78’de çekilen Sürü filminin senaristliğini yapar. 1979’da başrollerini Türkan Şoray ve Talat Bulut’un paylaştığı Hazal yönetmen olarak çektiği ilk uzun filmidir. Yurt içinde ve yırt dışında büyük başarı elde eden Hazal, Prades Film Festivali Birincilik Ödülü (1980), Manheim Film Festivali Altın Düka Ödülü (1980), San Sebastian Film Festivali Birincilik Ödülü gibi bir çok ödül kazandırır Ali’ye. Bunu 80’de At filmi izler. Babası Süleyman Bey’e ithaf ettiği bu filmiyle Tokyo Film Festivalinde Büyük Ödüle layık görülür ve Hazal’da olduğu gibi birçok ödül alır, At Cannes Festivalinde gösterime girer. 86’da ‘Bekçi’, 87’de ‘Su da Yanar’, 93’de ‘Çıplak’, 97’de ‘Sır’, 2000’de Mektup, 2004’te Balalayka, 2008’de Kalbin Zamanı ve Yengeç Oyunu, 2011’de Görünmeyen ve Beni Sev adlı filmleri ile Ali Özgentürk dünya sinema otoritelerinin de tanıdığı ve sinema dilini kabul ettiği bir yönetmendir artık...